Nazi Ordusu'nda bir Türk

II. Dünya Savaşı'nda Nazi Ordusu'nda ve SS Birimleri'nde görev alan bazı Müslüman grupların varlığı tarihi bir gerçek. Savaş öncesi askerliğini Almanya'da yapan bir Türk'ün varlığı ise 1935 tarihinde postalanmış bir evrak-ı metrûkeyle tartışmaya açılıyor.

Giriş Tarihi: 31.03.2015 10:27 Güncelleme Tarihi: 31.03.2015 10:29

Önce evrak-ı metrûkenin açıklamasını yapalım: Evrak-ı metrûke bir şahsın ardında bıraktığı evrak, mektup tarzı şeyler için kullanılan bir tabirdir. Kulağınıza yabancı gelmiyorsa bunun nedeni edebiyat ve sinema tarihimizde yeri olmasıdır. Güzide Sabri Aygün'ün 1905 tarihli aşk romanı Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrûkesi yayımlandığı zaman büyük bir yankı uyandırmış ve etkisi yıllar boyunca sürmüştür. 1956 yılında Yeşilçam tarafından Metin Erksan senaryo ve rejisiyle beyazperdeye aktarılan romanın karakterlerini ise fi lmde Sezer Sezin, Altan Karındaş ve Kenan Artun canlandırmıştı.

Bu fasılayı atlattığımıza göre, artık asıl konumuza geçebiliriz. Adolf Hitler idaresindeki Nazi Partisi'nin Almanya'daki iktidarı 1933-1945 yılları arasına rastlar. 12 yıllık bu kısa süreye koca bir dünya savaşı, Avrupa'nın yerle bir olması, Asya'da katliamlar yaşanması ve milyonlarca insanın sistematik olarak öldürülmesi sığmıştır.

II. Dünya Savaşı öykülerinden biri de Nazi ordusunda Türk kökenli (Türkistan) Müslümanların yer almasıdır. Bu hikâyeler gerçeğe dayanmaktadır çünkü Nazi ordusu gerçekten de Sovyetler Birliği'nin topraklarına tecavüz ettiği sırada Türk asıllı Müslümanları bünyesine katmıştır. Nazilerin hizmetlerinden yararlandığı bir diğer Müslüman grup ise Boşnaklar olmuştur.

Yazının ana görseli olarak gördüğünüz kartpostal, 1935 yılında Almanya'dan askerliği halihazırda devam etmekte olan bir kişi tarafından, İstanbul- Nişantaşı'nda ikamet eden Topçu Astsubay Zeki'ye gönderilmiş. Bize bunu gönderen kişinin bir Türk olduğunu düşündüren kanıtlar ne peki? 1. Latin harfl ere yeni geçilmiş olmasına rağmen kartpostalın arkasındaki yazı son derece düzgün bir Türkçe ile kaleme alınmış. 2. Yazan kişi metinde ailesinin diğer fertlerinin (muhtemelen eşi ve oğlu) adını da paylaşıyor: Behice ve Yılmaz. 3. Çok zor okunsa da imzası Âsım şeklinde deşifre edilebiliyor.

Elbette henüz savaş başlamamış; Hitler'in ve Nazizm'in çirkin yüzü daha tam olarak ortaya çıkmamış. Dolayısıyla bu keşiften çok olumsuz bir mesaj çıkarmamak gerekir. İki ülke arası gelenekselleşmiş subay/öğrenci alışverişinin bir örneği de olabilir bu durum. Ya da daha sıradan ve sıkıcı bir açıklaması vardır. Ama bunlara takılıp yaptığımız bu keşfi n tadını kaçırmayalım ve Âsım Bey'in özelini sizinle paylaşalım:

26 Temmuz 1935

Çok sevgili kardeşim,

2 haftadır Garbi Almanya'da ordugâhtayım. Çok yorucu ve fakat sağlam bir askerlik hayatı yaşıyorum. Behice ve Yılmaz Berlin'dedir. Onlarla mektuplaşıyorum. Hepimiz sıhhatteyiz. 1. Teşrin'de Berlin'de Harp Akademisi'ne başlayacağım. Derin saygılarımı size ve muhterem Bayan Hurşit ve Kadriye'ye sunarım, saadet dilerim.

Âsım Y…

Yazı: Ege Görgün

BİZE ULAŞIN