Banksy

Kapitalizme, yüceleştirilmiş sanata ve tüketim çılgınlığına karşı bir sokak sanatçısı, ünsüz olmayı seçtikçe daha da ünlü oldu. Dolayısıyla akla yeni bir soru da getirdi: Bugünün sanatı sokaklarda mı icra edilmeli? Konumuz, geçmişten bugüne, bildiğimiz ya da belki de hakkında hiç bilmediklerimizle BANKSY…

Giriş Tarihi: 04.03.2015 09:15 Güncelleme Tarihi: 04.03.2015 09:47

Daha sosyal medyadan bihaberken ünlüler ünlüydü, ünsüzler de seyirci. Sosyal medyanın hayatımızın tam ortasına girmesiyle birlikte hepimiz bir parça ünlü olduk; çünkü şartlarımız eşitlenmişti ve o mecra da kendi meşhurlarını yaratmıştı. Büyük şirketler milyon dolar verecekleri isimlerden ziyade izleyici kitlesini daha çabuk etkileyecek sosyal medya ünlüleriyle kampanyalar düzenlemeye, sosyal medya için ajanslarla çalışmaya başladı. Anladığımız şeylerden biri, büyük çoğunluğun ucundan kıyısından ünlü olmak istiyor oluşu. Bir gazeteci doğru bir tanımla 'ünlü açı dünya' diye tanımlamıştı bu durumu.

Böyle bir çağda, mesajını bir bakışta etkileyebilecek açıklıkta veren çalışmalarını şehrin her yanına, 'yasadışı' şekilde bırakan ve kendisi asla görünmeyen birisinin giderek dünyanın en ünlü sanatçılarından biri haline gelmesi şaşırtıcı değildi. Bahsettiğimiz isim, çok iyi bildiğimiz, ama aynı zamanda hiç bilmediğimiz biri: Banksy.

Bundan 10 küsur yıl önce Bristol'un duvarlarına yaptığı cesur graffitilerle (Graffittiyle 'cesur'un yan yana kullanılması bir tekrar ve anlatım bozukluğu bile olabilir.) önce merak uyandırdı. 'Mona Lisa'yı elinde roketatarla, polisleri öpüşürken çiziyordu. Kafasına televizyon çizdiği insanlarla, her gün sıradan işleri sürdürürken "Hayallerini Takip Et!" diyenlerle alay ediyor, küçük bir kızın askerin üzerini aradığı resimler yapıyordu. Birleşik Krallık bayraklarını diken bir çocuk işçi resminden sonra Diana'nın ölümünün yedinci yılında Kraliçe yerine Prenses Diana'nın fotoğrafını bastığı 50 adet sahte on poundla ve Kraliçe'yi şempanze olarak çizmesiyle daha da ünlendi.

Kendisine 'gerilla ressam' diyor, sanat yerine vandalizm kelimesini kullanmaktan hoşlanıyor, modern sanatın rezalet olduğunu, ayrıcalıklı kimseler için bir tatil evine dönüştüğünü söylüyordu. Sanatın müzelerden sokağa inmesi gerektiğini savunurken, tabloların müzelerde yüce bir nesne gibi sunulmasına tepki göstermek için emekli kılığına girdi, eserlerini gizlice dünyanın en ünlü müzelerinden Brooklyn Müzesi, Metropolitan Sanat Müzesi ve Modern Sanat Müzesi'ne koydu. Graffitileri Metropolitan Müzesi'nde hemen farkedildi, ancak diğer müzelerde o haber verene dek kimse farkına varmadı. Bunu niye yaptığını soranlara, "Bunlar oralarda bulunabilecek kadar iyiler, neden beklemem gerektiğini anlamadım." diye yanıt verdi. Sokak sanatı örneklerinin sergilendiği woostercollective.com sitesinin kurucusu Marc Schiller, bu eserlerin asla atılmayacağını, yanlarına asıldıkları parçalar kadar değerli olacakları bir zaman geleceğini söylemişti. Hem ona göre graffitinin bu zamana dek müzelere girememesi gülünçtü.

Bansky, ilgi uyandırdıkça çizmeye devam etti. Londra Doğal Tarih Müzesi'ne sırtında sırt çantası, gümüş zincir ve güneş gözlüğü takan doldurulmuş ölü bir fare çizdi.

Gazetelerde sık sık, yakalandığıyla ilgili haberler çıkıyordu. Aslında tam anlamıyla gizlendiği söylenemezdi de. Yalnızca görünmek istemiyordu. En sevdiği graffiticilerin bir gece elinde boyalarıyla ortaya çıkan ve sonra ortadan kaybolan insanlar olduğunu söylemişti. Ona göre bu işin kurallarından biri de, çeneni kapayıp insanlarla tanışmamaktı. İlk röportajını Guardian gazetesine 2003'te verdi, Blur'un 'Think Thank' adlı albüm kapağını çizdi, Greenpeace'e afiş tasarladı. Guardian röportajında, röportör Simon Hattenstone onu beyaz, 28 yaşında, gümüş zincir, küpe ve yüzük takmış, kot ve tişört giymiş biri olarak tarif ediyordu. Gazetelerde neredeyse her gün hakkında haberler çıkıyordu: Gerçek adı Robin Gunningham, özel okulda okumuş, kasap bir babanın ve ev hanımı bir annenin oğlu (Romantik çizimlerinden ötürü kadın olduğunu düşünenler de az değil.). Okul pek ona göre değilmiş, ilk graffitisini 14 yaşında çizmiş, hatta 'Banksy' olmadan önce, grafitti çizdiği için hapse girmişliği de var. O günden beri yakalanmamak için stencil (şablon) ve sprey kullanıyor, stencil yöntemini uyguladığı için de diğer graffiticilerden ayrılıyor. Ailesi onu hâlâ ressam ve dekoratör zannediyor.

Bunların hepsi doğru olabileceği gibi tamamen yanlış da olabilir. Nitekim Banksy, Guardian'ın röportörünün "Senin Banksy olduğunu nereden bilebilirim?" sorusuna "Bilemezsin." diye yanıt vermişti.

Eserlerinin üzerine imza atmanın okuldan gelen bir alışkanlık olduğunu, imzasız graffiti çizerek şehrin yarısının senin olabileceğini söylüyordu. Onun ve diğer graffiticilerin bildik sanatçılardan farkı da, eserlerini duvardan silineceğini bile bile çizmeleri. Bilinir olmanın kendilerinin kısıtlayacağının fazlasıyla farkındalar. Oysa Banksy'nin dünya çapında ünlü olması, stencillerinin şablon halinde İnternet'te satılmaya başlaması, hayranlarının çizimlerini vücutlarına dövme yaptırması, onu beklediğinden farklı bir noktaya getirdi. Graffitileri izleyici akınına uğradığı için bazıları bunu fırsat bildi, eserlerini sergileyerek para kazanmaya başladı. Banksy eserlerinin haberi olmadan satılmasından hoşlanmasa da satıcılar, duvarları mülk sahiplerine para ödeyerek satın aldıklarını söylüyordu (Sonradan Banksy'nin resim yaptığı duvarların mülk sahipleriyle talih kuşunun başlarına konmasıyla ilgili röportajlar yapılır oldu.).

Bristol Müzesi'nden gelen teklifle bir sergi açtığında kapısında yine izdiham oldu, o ise kendisinden bekleneni yaptı ve sergisinin açılışına gelmedi (Ya da belki de geldi.). "Kötü sanatçılar taklit eder, müthiş sanatçılar ise çalar." sözünün sahibi Picasso'nun adını silip Banksy yazdığı eser, paylaşım rekoru kırdı. Açık artırmayla satılan eserlerine artık yüksek paralar ödeniyordu. Google Maps tüm dünyada eserlerinin olduğu yerleri haritasına ekliyor, Sotheby's'te eserleri satılırken adı 'tüm zamanların en hızlı yükselen sanatçısı' olarak anons ediliyordu. Eserlerini alanlar arasında Angelina Jolie, Brad Pitt gibi isimler vardı. Brad Pitt, "Bugünlerde herkes meşhur olmaya çalışırken onun anonim kalması müthiş." derken o, "Böyle gerizekâlıların bu saçmalıklara para verdiğine inanamıyorum." diye dalga geçercesine yanıt veriyor, ama böyle cevaplar verdikçe daha da izlenir oluyordu. Eserlerinin yüksek meblağlara satılmasının onu rahatsız ettiğini de söyleyebiliriz, Village Voice'a söylediği söze bakınca özellikle: "Sokak sanatının sanat kariyerinde hızlı bir yükseliş için doğru bir yol olarak görüldüğünü biliyorum, ama ben sadece fiyatı üzerine iliştirilmemiş bir sanat yapmak istiyorum." Eserlerinin yüksek fiyatlarla satılırken ya da korunmak için PVC'yle kaplanırken bazı yerlerde de duvarlardan sökülmesinden şunu anladığını söylüyordu: "Sanat, biri onun için para ödemeye istekli olsa da veya biri onu görmemek için para ödese de, değerlidir."

Çevreyi, işçileri, hayvanları savunurken, tüketim çılgınlığını eleştirirken ve kapitalizme savaş açarken dalga geçme yeteneğini kaybetmekten ve sistemle alay ederken onun bir karikatürü olmaktan korktuğu için ünü ne kadar artarsa artsın, tüm çekiciliğine rağmen piyasadan uzak durmaya çalıştı, halen de çalışıyor. Nike'ın reklam kampanyalarında yer alması için ona aklımızın almayacağı yüksek meblağlar teklif etmesine rağmen her seferinde reddediyor. Yapmadığı işlerin yaptıklarından daha fazla olmasından yakınıyor. "Bana çok büyük paralar teklif ettiler, ama benim paraya ihtiyacım yok." diyor. Nitekim 'Köle İşgücü' tablosu 750 bin sterlinden alıcı bulsa da o resimlerini, satın alanlar çok daha yüksek paralara satabilecek olmasına karşın bir akşam Central Park'ta 60 dolardan satıyor; gelirinin bir kısmını Rus Art Anarchists grubuna bağışladığı öğreniliyordu.

'The Simpsons'ın bir bölümün jeneriğini hazırlaması teklif edildiğinde bizzat The Simpsons'ın kendisini ve 20 yıldır FOX'ta yayımlanıyor olmasını eleştiren bir jenerik hazırlamıştı. Jenerikte Simpsons'ın daha ucuz diye Kore'de küçük bir ajansta hazırlanıyor olmasıyla alay ediyordu.

Banksy, duvarlara resim çizmekle kalmadı, Time Out'un bir sayısının kapağını da hazırladı. Bir kısmını kendisinin yayımladığı tam beş kitap yazdı (Pictures of Walls, Cut it Out, Banging Your Head Against A Brick Wall, Wall and Piece ve Existencilism) Hayranlarının İnternet'te 'Banksy'nin Sözleri' diye paylaştığı, "Dünyayı daha iyi bir yer yapmak isteyen kişiden daha tehlikeli çok az kişi vardır.", "Erken kalkan insanlar savaşa, ölüme ve kıtlığa neden oldular.", "Dört basit insan gereksinimi vardır: Yemek, uyku, seks ve öç." gibi sözler de bu kitaplardan alınmıştı. Wall and Piece, dünyanın en büyük yayınevlerinden Random House'da basıldı, iki yüz elli bin adet sattı.

Burada satışı olabilecek her şeyin hızla legalleştiği gerçeği bir kez daha karşımıza çıkıyor. Yasadışı (!) bir iş yaptığı düşünülen birisi, böyle bir dünyada eğer ona sessiz kalınsa çoktan içeri atılırdı, oysa kitleleri etkilediğinde büyük firmalardan teklif alan, galerilerde resimleri büyük paralara satılan birine dönüşebiliyor. Her ne kadar kitabın girişinde "Copyright is for losers." (Telif hakkı, kaybedenlerin.) yazsa da nihayetinde bir yayınevine hakkını devretmiş bir kitap o. Graffiticinin yüksek sanatçıdan ve ünlü hayranlığından kaçarken başına gelen şu: Sipariş ettiği pizzanın kutusu bile eBay'de 102 dolara satılabiliyor. Belki de kurallarını çok iyi anladığı dünyayla dalga geçiyordur.

Aslında dalga geçtiğinin kanıtları da var. Thierry Guetta adındaki birisi sokak sanatıyla ilgili belgesel çekmek istediğinde, aslında kameranın ona dönük olduğunu görüp şaşırıyor. Banksy, filmin konusu olacakken Shepard Fairey'le birlikte yönetmeni oluyor. Daha adıyla tüketim çılgınlığına gönderme yapan 'Çıkışlar Hediyelik Eşya Dükkânından' adlı belgesel, en iyi uzun metraj belgesel dalında Oscar'a aday oldu. Banksy, eğer ödülü kazanırsa ifşa olmamak için sahneye maske ve kostümle çıkmayı teklif ettiyse de kabul edilmedi. Filmin müziği ise, 'sokak sanatı'na ithaf edilmişti: 'Tonight the Streets are Ours' (Bu Gece Sokaklar Bizim.).

Banksy'nin tek silahı duvarlar değil. Bir röportajda söylediği, 'çirkin suratını göstermek için can atan kendini beğenmiş salaklar' ve ne yaptığını bilmediğimiz bazı ünlülere tepkisini göstermek için Paris Hilton'ın albümünü alıp fotoğraflarda göğüslerini büyüttü, albüm üstüne de "Ben neden ünlüyüm? Bu zamana kadar ne ürettim? Niçin yaşıyorum?" yazıp çoğalttı. Mağazaları dolaşıp gerçek albümün yerine bu sahte albümleri yerleştirirkenki videosunu da YouTube'da yayınladı.

Kendisini en iyi ifade ettiği yerin duvarlar olduğuna şüphe yok. Duvarların birisini vurmak için en büyük silah olduğunu, graffitinin kendisini daha iyi hissetmesini sağladığını söylüyor. Savaşı kuru sözlerle kınamak yerine, resmin vuruculuğuna sığınması da bundan.'Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi' dediği Filistin'in yanında olduğunu göstermek için risk alıp İsrail-Filistin Duvarı'na çizdiği 'Tatil Enstantaneleri' adlı dokuz resim yüzünden ölüm tehlikesi dahi atlattı. Saldırıdan Filistin askerleri sayesinde kurtuldu, hatta duvar resimlerini onların gözetiminde çizebildi. Bu olayın trajikomikliğine de gülüyordu: "Muhtemelen bu benim otomatik tüfekli bir grup asker tarafından korunarak resim yaptığım tek an olacak."

Ona tepki gösterenlerin sayısı da az değil. Cesurluğu kimileri için bu kadar rahatsız edici olmasına rağmen neden bir türlü yakalanmadığını sorgulayıp, onun devlet eliyle tutulduğunu söyleyenler var. Graffitici King Robbo'yla duvarlar üzerinden atışmaları meşhur. Ancak Robbo kaza geçirince İnternet sitesine 'r.i.p. King Robbo' yazdırmayı da ihmal etmedi. Asker ve fare figürlerinin benzerliğiyle 60'lı yaşlarındaki ünlü grafittici Blek re Rat'ı taklit ettiği söylendiğinde de oralı olmayıp, "Ben bunları yaptığımda, zamanında onun da aynısını yapmış olduğunu sonradan fark ettim. Avantajı, benden 20 yıl önce doğmuş olması." dedi.

New York'ta düzenlediği açık hava sergisinden sonra bir zaman sessiz kaldı, ancak duvarın üzerindeki alarm tuşunu küpe gibi göstererek 'İnci Küpeli Kız' tablosunun parodisi 'Delik Kulak Zarlı Kız' olarak çizdiğinde hayranları çok sevindi, her yere "Banksy geri döndü." başlıkları atıldı.

Sonra ABD'nin Zaytung benzeri sitesi National Report'ta sürekli yakalanma haberleriyle dalga geçen bir haber yayımlandı: "Graffitti sanatçısı, politik aktivist, film yönetmeni, ressam Banksy sabahın erken saatlerinde Londra polisi tarafından yakalandı. Sorgulamalar sonunda kimliği açıklandı: Paul Horner, 35 yaşında." Yakalandığı haberi Banksy'nin sözcüsü Jo Brooks tarafından yalanlandı ama sahte haber çoktan pek çok gazetede gerçekmiş gibi sunulmuş, Facebook'ta 3 milyon paylaşım yapılmış, Twitter'da hakkında 15 bin tweet atılmıştı.

'Banksy'den Öğrendiğimiz 11 PR Dersi' başlıklı yazılar yazılması demek ki boşuna değil. Bir kişi, kadın, erkek ya da grup; her ne ise, Banksy'den çıkarabileceğimiz üç ders var. Bir: Bu çağda eserlerinizle ünlü olmak ve merak uyandırmak için gizlenmelisiniz. İki: Bu çağda eserleriniz ortadaysa siz gizli kalmak isteseniz de kalamazsınız. Ve üç: Belki de Banksy hakkında bildiğimiz her şey yalandır.

Yazı: Özge Dinç

BİZE ULAŞIN