Göçebe ruhlu

Bertrando Di Renzo, 20 yıl önce havasını soluduğu İstanbul'dan bir türlü kopamamış. Bir modern zaman göçebesi olarak yarı zamanlı buralı.

Giriş Tarihi: 24.05.2017 10:42

Yazı: Türkan DOĞAN

Fotoğraf: Can TORUN

Bertrando Di Renzo, yarı zamanlı olarak İstanbul'da yaşayan bir göçebe. İstanbul'a ilk defa 20 yıl önce bir arkadaşını ziyaret etmek için gelmiş. Kentle yaşadığı şey, bir nevi ilk görüşte aşkmış. Renkler, sesler ve kalabalık onu büyülemiş. İstanbul'da ki canlılığa ve hareketliliğe; her şeyin bir anda başka bir şeye dönüşmesine hayran kalmış.

Bertrando Di Renzo, uluslararası bir iş geliştirici. Tüm enerjisini artık Les-Ottomans isimli markası için harcıyor. Les-Ottomans, yüksek kaliteye sahip bir ev tekstili ürünleri markası. Di Renzo, Les- Ottomans markasıyla önce 'patchwork' halılar üretse de son dönemde yastık üretimine yoğunlaşmış. Les-Ottomans yastıkları, Japonya'dan Dubai'ye, Avrupa ülkelerinden ABD'ye kadar pek çok tasarım butiğinde ve konsept mağazada satılıyormuş. Bu ürünler, Di Renzo'nun 20 yıllık İstanbul yolculuğunun da meyvesi. Di Renzo'nun Tarlabaşı'ndaki ev-ofisinin dört bir köşesi bu yastıklarla bezeli. Eski bir Tarlabaşı apartmanının üst katındaki ev-ofis, Bertrando Di Renzo'nun antika pazarından aldığı objelerle dolu. Yüz yıllık sandıklar, eski halılar, bir Anadolu konağından geldiği belli olan şamdanlar ve Çin'den alınan orijinal afişler… Bertrando Di Renzo, göçebe bir toplayıcı. Ve toplanan her şey Tarlabaşı'ndaki bu yüksek tavanlı, asırlık binanın ruhuna uygun.

Onun hikâyesi 46 yıl önce İtalya'nın güney kısmında başlamış. Milano'daki Bocconi Üniversitesinde aldığı pazarlama ve ekonomi eğitimi bütün hayatını şekillendirmiş. İş hayatına ilk atıldığı yıllarda LG ve İtalyan Ticaret Odası gibi şirket ve birlikler için iş geliştirme uzmanlığı yapmış. 30'lu yaşlarının başında ise başka bir kente; Barselona'ya göç etmiş. Çok uluslu şirketlerde çalışmış. Ancak bu yıllarda aklının bir köşesinde hep İstanbul varmış. Görüp de unutamadığı, canlılığına hayran kaldığı, bir arkadaşını ziyaret etmek için gelip sonra her ay iki ayda bir yolunu düşürdüğü İstanbul... 20 yıl önce görür görmez âşık olduğu İstanbul'da kalmanın yollarını aramış. Ancak düzenli bir iş bulamayınca tekrar Barselona'nın yolunu tutmuş. İlerleyen yıllarda uluslararası iş tecrübesi İstanbul'da bir yaşam kurmasının önünü açmış. İstanbul'da, Türk ve İtalyan tekstil şirketleri için danışmanlık hizmeti vermiş ve çeşitli turizm destinasyonları için organizasyonlar yapmış. Kendini hazır hissettiğinde ise bütün birikimini Osmanlı'nın ihtişamını kumaşlara yansıtacağı markası Les-Ottomans'ı kurmuş. Bertrando Di Renzo, son iki buçuk yıldır markası sayesinde İstanbul'a daha sıkı tutunmuş. Her ay bir ya da iki haftalığına İstanbul'a gelip kaldığı yerden devam ediyormuş. Bertrando Di Renzo'nun bir ayağı İstanbul'da olduğu kadar Milano'da da. Ve dünyanın pek çok başka kentinde. Ama İstanbul onun yaşamak için seçtiği iki kentten biri. Bir kentte üç haftadan fazla kalmak onun için bir kentte 15 yıl yaşamaya eşdeğermiş. "Göç etmek her zaman hayatımın bir parçası oldu," diyor Di Renzo. "Peki," diyorum, "Zor olmuyor mu sürekli yollarda olmak?" Di Renzo gülüyor ve "Hayır, oldukça kolay bir süreç," diye yanıtlıyor sorumu. Bir kente taşındığında da asla o kente demir atmıyormuş. "İstanbul ile 20 yıllık bir hikâyen var. Evinde gibi hissediyor musun?" diye soruyorum Di Renzo'ya. 20 yıl önce sadece bir turist olduğunu ve bu yıllarda daha az gelişmiş olsa da kentin daha çekici olduğunu söylüyor. En büyük avantajı ise İstanbul'da her zaman evinde olduğunu hissetmesi olmuş, Di Renzo'nun: "Deniz, yemekler ve insanlar… Bunlar benim Akdeniz kültürümün zaten bir parçası. Bu yüzden özel bir şeye ihtiyaç duymadan sadece yaşıyorum." Di Renzo'nun İstanbul'daki ilk istikameti Çukurcuma olmuş. Çukurcuma'nın bir sınır bölgesi gibi olması; Cihangir ile Beyoğlu'ndaki farklı yaşamları birbirine bağlaması onu çok etkilemiş. Bir de Çukurcuma'da ki antika ve vintage butikleri… Çünkü ikinci el eşyalar ve bitpazarları, Di Renzo'nun tutkuyla bağlı olduğu alışkanlıklarının bir parçası.

Türkçenin 'yabancı'lar için zor bir dil olduğu söylenir. Di Renzo, Türkçe öğrenmek için dil kursuna gitse de pek de başarılı olamamış. Bu yüzden röportajımızı İngilizce yaptık. Di Renzo'ya "Neden Türkçeni geliştiremedin?" diye sorduğumda ise bana "Dil benim için hiçbir zaman bir bariyer olmadı," diyor gülümseyerek. Ve devam ediyor: "Biz İtalyanlar jest ve mimik kullanımında ustayızdır. Kendimi ifade edemezsem mimiklerim imdadıma yetişir." Sohbetimiz sırasında Di Renzo bana, "Sabırlı olmayı bilmezsen İstanbul'da zorlanırsın," diye bir cümle kuruyor. Bir İtalyanın ya da İspanyolun bir İngilize göre bu kentte daha az zorlanacağını anlatıyor. Ve bunun biraz da kentin bir parçası olmak isteyip istemediğine; kentle ne kadar bütünleşebildiğine bağlı olduğunu anlatıyor, Di Renzo. Her ne kadar İstanbul'da yaşayan bir İtalyan olsa da Türkiye ve İstanbul hakkında ortalamadan daha fazla bilgi sahibi olduğunu da söylüyor.

Di Renzo, kurduğu Les-Ottomans'ın CEO'su ve yaratıcı direktörü. Ürettirdiği yastıkların kumaş seçiminden tasarım aşamasına kadar her şeyi kendisi yönetiyor. Ona "Çok uluslu şirketlerle iş yapan biri olarak Türk iş kültüründe hangi noktalarda zorlanıyorsun?" diye soruyorum. Türklerin hayır demekte zorlandığını anlatıyor Di Renzo. "Ben bir şeyi yapamayacaksam kolaylıkla 'Hayır!' diyebiliyorum. Ancak Türkiye'de bunu hemen duyamamak işleri yokuşa sürebiliyor."Zaman ilerledikçe Di Renzo saatine daha çok bakıyor. Çünkü o bir göçebe. Ve yetişmesi gereken bir uçağı, havasını teneffüs etmek istediği başka kentler var aklında. Birkaç saat sonra bindiği uçak onu Londra'ya götürecek. Ama önce iletişim kurması gereken biri var: Apartman görevlisi. Tek kelime Türkçe konuşmadan ona bir hafta sonra döneceğini ve gelecek postaları kapısının altından içeri doğru atmasını anlatıyor. Tüm bunları İngilizce söylüyor. Ortada bir tuhaflık var ya da yok. Çünkü Di Renzo'nun söylediklerini çevirdiğim kadın bana, "Merak etmeyin, anladım, " diyor. Di Renzo, gerçekten elleri, kolları ve mimikleriyle her türlü durumun üstesinden gelecekmiş gibi. Apartman kapısına yöneliyoruz. Di Renzo'nun gözü hâlâ saatinde. Biz düzenli hayatımıza, ofi simize geri dönerken Di Renzo, Tarlabaşı'nın asırlık binaları arasında gözden kayboluyor.

BİZE ULAŞIN